fbpx
Radyo

Radyo Kültürü Unutuluyor Mu?

6 Mayıs 1927 yılından beri ülkemizde yayın hayatını sürdüren radyo, hem TV öncesi dönemde hem de özel radyoların yayına başladığı 90’lı yıllarda çok özel bir radyo kültürü oluşturmuştu. O kültür artık yok mu oluyor? Radyo kültürü günümüzde ne durumda?

 

‘‘Hayır, ben hâlâ dinliyorum. Şu radyoda şu program hâlâ efsane’’ diyen de oldu ‘‘Radyo mu kaldı yahu’’ diyen de…

Ben de on yıllık taze(!) bir radyocu olarak bu konuya kendi perspektifimden değinmek istedim.

Radyo…

Radyo özel bir yer tutar insanın dünyasında. Duygularına seslenir çünkü insanın. En yalnız olduğu anlarda yakalar genelde. Şehirlerarası bir yolculukta da arkadaşınız olur, gece uyumaya çalışırken de ve sabah işinize giderken de… Bazen gündemi anlatır size, bazen sevdiğiniz bir şarkıyı armağan eder, bazen de ufkunuzu açan sohbetlerine tanıklık eder…

Günümüzde sesli yayıncılığın çeşitlilik kazanması ve dijitalleşme sayesinde radyonun alternatiflerinin çoğalması, o eski kültürün unutulduğunu düşündürüyor kimi insanlara.

Radyo Yayıncılığı Hâlâ Önemli Bir Sektör

Bu yazıda radyo yayıncılığı sektörünü değil, radyo kültürünü ele alıyorum. Radyo yayınlarının insanlarda nasıl bir karşılık bulduğuna ve insanların bu konuda ne düşündüklerine dair bir bakış sunuyorum. Bu yazının konusu mevcut radyo yayıncılığı sektörünün durumunu analiz etmek değil, (ki bunun için elimde şimdilik yeterli veri yok, bir yüksek lisans tezi kapsamında üzerinde çalışıyorum) bir kültür olarak radyo dinleme olgusunu ele almak ve ‘radyo kültürü unutuldu’ iddiasına cevap aramak. Bu sebeple radyonun ne durumda olduğunu gösteren sektör bazlı analizlere girmiyorum. Radyo halen büyük bir yayın ve reklam mecrası aslında. Markalar, ajanslar aracılığıyla veya direkt olarak radyo ile reklam veya sponsorluk anlaşmaları yapıyorlar.

Sesli Yayıncılık Çeşitleniyor

Radyo kültürü olarak ifade edilen kavramla ben insanların özellikle de internet öncesi dönem olan ve özel radyoların sayıca arttığı, efsane programların gerçekleştirildiği 1990–2005 arası dönemi anlıyorum. Tabii ki 1927–1960 arasında TV öncesi dönemlere inmiyoruz, o günün radyo kültürünü yaşamış nesil sosyal medyada ‘radyo kültürü unutuldu ya’ diyebilecek durumda değil. Genellikle 90’ların radyo kültürünü yaşamış olanlar bugün radyo kültürü unutuldu iddasını ortaya atıyor.

Sözkonusu dönemde yoğun bir şekilde yaşanan radyo kültürü ve radyo dinleme alışkanlığı günümüzde aynı yoğunlukta sürmüyor, bu bir gerçek. Ancak radyo kültürü dediğimizde ifade etmeye çalıştığımız şey ‘sesli yayınları takip etme kültürü’ ise bu kültür ne ölür ne de unutulur. Radyo kültürünün anlattığı kavram işitsel bir yayının insanlarda karşılık bulması bence. Bu dün radyo tiyatrosu içeriği ve radyo aracılığıyla oluyordu bugün kurgusal podcast ile spotify gibi podcast platformları ile oluyor.

Dün radyoda günbegün hikâyeler dinleyen insanlar ‘arkası yarın’ dinlerken bugün storytell gibi aplikasyonlarda veya varsa youtube’da sesli kitaplar dinleyebiliyor. Dolayısıyla mühim olan içeriktir ve içeriği takip etmenin yaşattığı kültürdür. İşitsel yayıncılık hiçbir zaman unutulmaz bu anlamda. Üstelik günümüzde dijitalleşme sayesinde işitsel yayın içerikleri çeşitleniyor, platformlar artıyor. Podcast yayınları bile artık çok sayıda platformda yayınlanıyor. Müzik, sesli kitap ve benzer tüm içeriklerin çok sayıda alternatif platformu oluştu. Çünkü gerek radyo yayını olsun gerek podcast veya sesli kitap; sizi meşgul etmiyor. Siz çalışırken, seyahat ederken veya spor yaparken dinleyebiliyorsunuz. Görsellik değil, ses ve sesin etkisi ön planda. İnsanların her biri eşsiz bir sese sahip ve bu da duyguları etkilemesi açısından büyük önem taşıyor. Bu konuya başka bir yazı da detaylıca odaklanabiliriz.

Peki ya Radyo Kültürü Unutulur mu?

Ancak radyo kültürü özelinde konuya bakarsak; radyo kültürü unutulmadı ama eskisi kadar da yoğun yaşanmıyor diyebiliriz. Yaptığım gözlem, görüşme ve sosyal medya yorumları analizlerine göre çok net olmamakla birlikte şu sonuçlara ulaştım:

  1. Radyoyu uzun yol şoförleri, atölye/tekstil çalışanları, internet erişimi kısıtlı olan kırsal kesim ve yaşlılar halen dinlemeye devam ediyor; uzun süre çalacak bir müzik listeleri yok veya bunun için teknik imkânları yok. İmkanları olsa da her insanın farklı bir şeyler dinlemeye ihtiyacı oluyor, bazen kendi diskinde/çalma listende olan şarkıların dışında radyoda çalan bir şarkıyı dinlemek daha etkileyici oluyor. Ya da farklı bir ses duymak insana iyi hissettiriyor. Radyonun büyüsü burada sanırım. Youtube’dan girip dinlemediğiniz bir şarkıyı ansızın radyoda duyunca, kendinizi alamıyorsunuz.
  2. Sabah akşam ev-iş arası gidip gelenler radyoyu dinlemeye devam ediyor. Bu yoğun dinleme sebebiyle radyolar, en çok reklamı sabah ve akşam ‘dt:drive time’ denilen zaman diliminde yayınlıyor. Ya da gün boyu aracıyla şehir içinde dolaşan taksici, toptancı vs. esnafı da sürekli radyo dinliyor. Genellikle gündemden haberdar olmak ve eğlenmek amacıyla dinlediklerini görüyorum.
  3. Ancak genellikle yeni nesil olmak üzere, Spotify’da kendi çalma listesini oluşturan insanlar var. Bu insanlar genellikle radyonun istedikleri türde müziği yayınlamadığını ve ayrıca radyonun sürekli reklam yayınladığını söylüyorlar. Kimisi ‘‘Müzikten çok yayınlanan reklamlardan gına geldi’’ diyor kimisi ‘‘Müziği sürekli kesip üstüne konuşan geveze radyoculardan gına geldi’’ diyor.
  4. İş hayatında aktif yer alan genellikle beyaz yaka çalışanlar ve öğrenciler; Spotify, Deezer, Fizy gibi platformlarda müzik dinlemeyi alışkanlık haline getirmiş olanlar, müzik ve podcast dinlemeyi tercih ediyor. Özellikle spor yaparken, trafikte iken veya çalışırken podcast/kendi müzik listesini dinleyenlerin sayısı da oldukça fazla. Radyo onlar için mazide kalmış bir araç.
  5. Son yıllarda ülkemizde de popülerlik kazanan podcast yayıncılığı radyo işletmelerini bir zorunluluğa itti: Radyo programlarının podcast olarak yayınlanması. Dinleyiciler, radyo yayınlarının saatini takip etmek ve ‘o anda dinlemek’ zorunluluğundan kurtulmak istediler. Pek çok radyo buna direndi ama günümüzde ‘‘podcast mecralarında biz de olalım, geri kalmayalım’’ düşüncesiyle hemen her programı podcast yayını olarak arşivlemeye başladılar. Bu da radyonun canlı yayın dinleyici sayısının azalmasına sebep oluyor haliyle. ‘ne de olsa sonra dinlerim’ düşüncesi sebebiyle canlı yayını dinlemek için şartlarını zorlamıyorsun bir dinleyici olarak.
  6. Radyonun canlı dinleyici sayısının azalmasının bir diğer etkeni de akıllı telefonlarda FM alıcısının olmaması. İlk zamanlar bazı cihazlarda vardı. (Samsung S4 Mini’de mesela) Ancak Apple ve diğer yeni nesil akıllı cihazlarda yok. (Benim bilmediğim belki vardır ama geneli itibariyle yok) Bu bakımdan radyo dinlemek isteyen birisi mutlaka internet kotasından harcaması gerekiyor. Eğer dinleyici internetini harcayacaksa radyoda onun için dinlemeye değer bir program içeriği olmalı. Yoksa sadece müzik dinlemek için, üstelik de reklam yayınlarına maruz kalarak müzik dinlemek için radyoyu tercih etmek yerine, reklamsız ve tamamen kendi istediğiniz müziği dinlemek için pek çok alternatif platform mevcut. Diyelim ki buralara ücret ödemek istemiyorsunuz. Video izlemek için de kullandığınız Youtube’da premium kullanıcı olduğunuz takdirde Youtube Music’te de reklamsız müzik dinleyebiliyorsunuz. Sonuçta insanlar şöyle düşünüyor: ‘‘Telefondan internet kotası tüketerek radyo dinlemek yerine ‘youtube music’ten istediğimi dinlerim’’
  7. Radyonun canlı dinleyicisinin azalmasının bir diğer nedeni de reklamlar. Agresif bir şekilde reklam giriyorlar. Reklam kuşakları yetmiyor, ürün yerleştirme, müzik sponsoru, bu saatin sponsoru, hava durumunun sponsoru vs. ardarda giriyor. Hepsi bitiyor, ‘ 3 dakika program dinleyelim’ istiyoruz, bu sefer programcı da başka bir ürün tanıtıyor. Yani içerik arasında reklam yerine reklam arasında içerik sunuluyor. Bazen reklamlar arasında sunulan içerik de reklamlı içerik oluyor. Bu da insanları direkt radyodan soğutan bir etmen. Bu reklam yayınlarının belli bir periyodu olduğunu biliyorum. Ancak 15 dakikada bir reklam kuşağı koymak ve her şarkının başına sponsor anons etmek, spiker 3 dakikalığına yayına girdiğinde doğrudan satış yaptırmak da dinleyici ile alay etmektir bence. Reklam yayınlamak son derece gerekli ve profesyonel bir çalışmadır buna sözüm yok. Ancak bunun bir adabı var. Yani özetle ‘‘Programcı 2 dk. Konuşuyor + reklam + müzik + reklam + 1 dk anons geçiyor + reklam…’’ Bu akış insanların sinirini oynatıyor. En azından 15–20 dakika kesintisiz bir program deneyiminin drive time’da sunulması gerekiyor.
  8. Elbette radyolar reklam yayınlamasın demiyoruz, dozunu abartmasın diyoruz. Ama radyo işletmecileri de haklılar çünkü giderleri çok olduğundan, bir yerde bunu yapmak zorunda kalıyorlar. İstanbul’da yeni açılan Çamlıca Kulesi sebebiyle aylık masrafları arttı. (Kulenin teknik açıdan bazı avantajlar sunmasına sözüm yok) Bunun işletme ve personel giderleri kısmına gelmiyoruz daha. Elektrik giderlerinde de artış söz konusu. Telif, lisans, vergi vs. giderlerini de eklemiyoruz listeye. Üstelik radyoların reklam gelirleri son yıllarda eskisi kadar değil. Dijital medya reklamcılığı, geleneksel medyanın dinamiklerini çok etkiledi. Neyse bu başka bir yazının konusu. Şuraya gelmek için bunları söyledim: Bu mevcut durum radyoların mevcut giderlerini çıkarabilmek için reklam ağırlıklı bir içerik sunmasını zorunlu kılıyor. Ve tabii ki,
  9. Radyoların yaşadığı maddi sıkıntılar kaliteli içerik üretilmesi konusunda da engel oluşturuyor. Önceki yıllarda radyoda kaliteli içerik üretebilecek potansiyelde olan isimler radyoda çalışır ve oraya değer katarken, günümüzde bu türden potansiyeli olan insanlar enerjilerini sosyal medyaya harcıyor, haklı olarak. Radyo mikrofonları da az sayıda kaliteli programcının içerikleri hariç vasat programlarla doluyor. Bu da normal tabii, kitleler nerede çok ise içerik ve dolayısıyla kazanç da orada toplanıyor. (Radyoculukta para kazanılır mı, radyocu olmak isteyenler ne yapmalı, radyocular ne kadar kazanıyor gibi bir yazıyı daha sonra ekleyeceğim lütfen takipte kalın)

 

Özetle radyo kültürü bitmiyor ama dönüşüm yaşıyor. 

İnsanlar önceki yıllarda radyodan sesli yayınları takip ederdi. Müzikler dinler, radyo tiyatrosu, haber, eğlence türü içerikleri takip ederlerdi. Radyo ile yatar, güne radyo ile başlarlardı. Ancak günümüzde insanların sahip olduğu imkanlar arttı. Ülkemizde her evde TV var desek abartmış olmayız. Güne TV yayınları ile başlanıyor. Sadece radyo bulunan evler de var ama azınlıkta. İnternet ile birlikte zaten sesli yayınlar ve platformlar arttı. Radyo dinleyen kesim yoğun olarak araçlarında dinliyor. Bunun da alternatifleri var üstelik. Araçların bluetooth teknolojisi ile internete erişebilmeleri veya akıllı multimedya sistemine sahip olması sayesinde araçlarında da radyo dışı içerikleri takip edebiliyor insanlar.

İçeriklerin çeşitlendiği, mecraların çeşitlendiği günümüzde kaliteli içeriklere olan ilgi, arayış devam ediyor. Bu sebeple içerik kaliteli olduktan sonra her platformda ilgi görecektir. Çünkü ‘ses’, ‘müzik’ ve ‘dinleme kültürü’ insanı eğiten, eğlendiren, bilgilendiren, etkileyen çok özel kavramlar.

Radyo bugün FM bandında, yarın DAB’ta (Digital Audio Broadcasting — Dijital Ses Yayıncılığı) olabilir. Yakın bir gelecekte teknoloji daha da gelişir, internete herkes erişir hale gelir. Araçların tümünde internet bulunur. Teknoloji bugünden çok daha ilerlemiş olur. Günün sonunda kazanan yine radyo kültürü olacaktır. Radyonun içerik üretim ve dağıtım teknikleri değişebilir, gelişebilir. Ses ve sesin gücü var oldukça dinlenirlik oranı azalsa da geleneksel radyo yayınları var olacaktır; sesli içerikler (podcast, müzik, sesli kitap vb) ve platformlar var oldukça da radyo kültürü unutulmayacaktır.

 

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu